YÖNELİŞ ( 1999, ROMAN )

            1999 senesinde kaleme aldı.  Bazı nedenlerle henüz yayınlamadı. Tasavvufi düşünceler üzerine inşa edilmiş dramatik aşk romanıdır.  Eserde kul sevgisinden Allah Sevgisine yönelme dile getirilmektedir.  Bela ve musibetlere sabretme,  şükür,  zikir ve fikir mevhumları anlatılmağa çalışılmıştır.  Dini inançları nedeniyle “sakıncalı personel” diye Ordu' dan tard edilen bir Mühendis Subay' ın  ve onun ailesinin yaşadıkları anlatılmaktadır.  Dramatiktir.  Kendilerini “Laik” diye ifade ettikleri halde,  ateist olan insanların İslamiyete karşı açtıkları savaş ortamı gözler önüne serilmektedir.

             Eser' den bazı enstantaneler:

             “ Hidayet bey görevden alınınca,  artık bir daha kamu görevi alamıyacağını eşi ve çocuklarına anlatmış,  buna sabretmeleri gerektiğini söylemişti de,  eşi olan o fedakar kadın ( Emine Nur ):

            -Meyus olma!  .  Belli ki bu,  bizim için imtihandır.  Çünkü Allahu Taala ( Celle Şanuhu ) Kur' an-i Kerim' inde şöyle buyurmuştur”:  And olsun ki sizi biraz korku,  biraz açlık,  biraz mallardan,  canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz.  Sabredenlere müjdele!  Ki onlara müsibet geldiği zaman”Biz Allah içiniz ve yine O' na döneceğiz.  .  ”derler.  İşte onlar için Rab' leri tarafından mağfiret ve rahmet vardır.  Hidayete Erenler de onlardır.  .  .  ”

            Elbette ki başkaları için olabilir olarak görebildiğimiz bu bela ve sıkıntılar,  bir gün  bizim de kapımızı çalacaktı.  Şükretmeliyiz ki Cenab-ı Rabbilalemin bizleri bu imtihan için layık buldu.  .  .

.  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .   

            “.  .  .  Sırtlardan inen çamur seli,  aşağılara doğru yoğunlaşmış,  nihayet dağ evini aşmış ve dağ evi tamamen çamura gömülmüştü.  Çamurlar evin içine dolmağa başladığında,  haklarında verilmiş olan hükmün çoktan icraya başladığını anlamıştı Emine Ana.  .  .  Bundan kurtuluş imkanı yoktu.  Teslim oldu.  Oğlunun elini tutup ona seslendi:

            -Evladım!  Sevgiliye kavuşmanın zamanı geldi.  Metin ol ve Kelime-i Tevhid getir!  .  .  .   .  Sonra kaygan çamurdan yorganlarını örtündüler.  Ebedi İstirahata çekildiler!

            .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  

            “.  .  .  .  .  .  .  Ömer Amca:

            -Bu insanların ataları ve ecdadı,  bu güzel vatana düşman ayak değdirmesin diye canlarını telef etmişlerdi.  Bunlar,  vatanlarına ihanet etmiş kimse olamazlar!  Bu zulüm neye?  İki zayıf beden,  yaşamak için,  alışık olmadıkları şekilde çalışmağa zorlanınca,  bu vatan tehlikeden kurtulmuş mu oldu?  .  .  Diye yüksek sesle düşünerek,  yapılan haksızlığa karşı muhalefetini dile getirmeğe çalıştı.

            Muhtar Hasan:

            -Aman Ömer Efendi!  Düşünmene kimse müdahale edemez.  Ancak,  kendine sakla!  Yüksek sesle ifade etme!   Diye uyardı.  .  .

            .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  

 

            .  .  .  .  .  .  .  Uykuya kalmıştı.  Uykusunda,  bahçede çayların altını çapalamakla meşgulken,  başına beyaz sakallı,  yaşlı bir zat dikildi.  Züleyha,  korku ve merakla adama baktı.  Adam ona gülümsüyordu:

            -Demek nefsine karşı yenildin,  öyle mi?  Mücadeleden vaz geçiyorsun.  .  .  Halbuki hayat bir imtihandır.  Sen,  boşuna yaratıldığını mı saniyorsun?  Rabbin,  abesle iştigal etmez!  .  .  .  Sana değer verdi ve yarattı.  Sen,  kulsun.  .  .  Rabbine ibadet için yaratıldın!  .  .  .  Sevgiyi yitirdin diye üzülüyorsun.  .  .  Halbuki gerçek sevgiye ulaşma imkanın hep var!  .  .  .  Ama sen bundan gaafilsin!  .  .  .  Talihsiz bir kul değilsin.  Mevla-i Müteal' ın,  senin için hayır murad etmediğini ne biliyorsun?  Çok ızdırap çektin.  .  .  Hala fark etmedin mi?  Hayat hakkında karar vermek senin iradende değildir!  .  .  .  Muhakkak ki sana sunulan,  senin hayrınadır.  Kalk!  Işığı ara!  .  .  .  Işığa yönel!  .  .  .  Sevgi' ye yönel!  .  .  .  Sevgiye Yönel!  .  .  .  Sevgiye Yönel!  .  .  .

            .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  

.  .  .  Şeyh Ömer Baki Berri Hazretleri,  Hidayetin elini tuttu:  Zaman çabuk geçiyor Hidayet!  İşlerimizi tamamlayamadık.  İşler tamamlanmaz zaten.  .  .  İnsanlar,  bilgiye aç.  .  .  İnsanlar ışığa muhtaç.  .  .  Zaman ise çok kötü!  .  .  .  İnsanlara yardım etmek istersin de,  onlar sana hor bakar.  İnsanlar,  gücü alkışlarlar.  Gücünü kaybettin mi seni terk ederler.  Sakın ha bunlar sizi gücendirip davanızdan alakoymasın!  .  .  Bu devirde,  ameli ibadetlerden ziyade,  iman önemli.  İman olmadıktan sonra amelin ne faydası olur ki.  .  .  Halbuki din adamlılığı kılığına bürünmüş nice sapık,  imanı öğretiyoruz diye sapıklığı öğretiyorlar.  .  .  Televizyon ortamlarında tartışma oturumlarına katılıyorlar.  Adeta kavga ediyorlar.  .  .  Siz öyle yapmayın!  Kimseyi mağlup etmeye çalışmayın!  Hakikatı ifade edin.  Hakıkate karşı muhalefet oldu mu,  orada durmayın!  .  Batıl ile tartışmaya girmeyin!  .  .  .

.  .  .  .  .  .  .  Hidayet:  Şeyhim,  vasıyet eder gibi konuşuyor.  Şeyhim,  işaret mi aldılar?

            Şeyh Hazretleri:

            -Şeyhini çoktan çağırdılar.  Hepimizi çağırdılar.  .  .  Ölüm her an ensemizde.  .  .  .  .  .  Şeyhin ölümden korkmuyor.  .  .  .  Beni korkutan şey,  son nefesini nasıl vereceğimdir.  .  .

            .  .  .  Hidayet Üstad:  Şeyhim de son nefesinden emin değil midirler?

            .  .  .  Şeyh:  Nasıl emin olayım Hidayet?  Bundan kimse emin olamaz.  Son nefes çok önemli.  .  .  O an,  şeytanın bütün sılahları ile saldırdığı andır.  Son nefeste imansız gitmekten Allah( cc )a sığınırız!  .  .  .  İnsan kalbi fokurdayan kazan gibidir.  Saniyede kalb,  imandan küfre dönebilir!  .  .  .

            .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .              .  .  .  .  Güzel ahlak ve huy şu demektir:  İnsanlarla geçinirken güzel geçinmek.  Kimseyi incitmemek.  Bağışlayıcı olmak.  Küçükleri sevmek.  Güçsüzleri korumak.  .  .  Büyükleri saymak.  Yaratılanı; Yaratan' dan ötürü sevmek.  .  .  Hoş görülü olmak.  İnsanlarla güzelliği de,  sıkıntıları da paylaşmak.  İnsan kardeşlerinin nefsini,  kendi nefsinden üstün tutmaktır!  .  .  . .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  

            .  .  .  İhsan,  geçerken,  Nevin' in mezarını ziyaret etti.  Mezara kırmızı ve beyaz iki gül bıraktı.  O' na derin bir aşk duymamıştı.  Çünkü o,  Ayşe' yi seviyordu.  Ama onun kendisine olan aşkını derin bir ruh huzuru içinde kabul ediyordu.  O' na çok acıyordu.  Çünkü henüz hayatı kavrayamayacak kadar genç yaşta hayata veda etmişti.  Hem de aşkı uğruna!  .  .  Bunun için ona saygı duyuyordu.

            .  .  .   İhsan,  Ayşe' yi çok sevmişti.  Fakat Ayşe,  Kerem ile evlenmişti.  Ayşeyi beden olarak,  o an kaybetmişti.  Buna rağmen kalbinde derin bir fırtına kopmadı.  Çünkü artık Ayşe' nın ruhu kendisinin olmuştu.  .  .  Onu istediği anda düşünebilir,  istediği anda onun sevgisi ile beraber olabilirdi.  Aklından şöyle geçirmişti:  Senin sevgini kalbimden kim sökebilir?  Zaten ben,  senin bedenini arzulamamıştım ki.  .  .

            Fakat İhsan,  gene yenilmişti.  Çünkü Ayşe ile beraber Kerem de canını vermişti.  Onların ruhu biribirini seviyordu.  Onlar,  ruhları ile beraberdiler.  Çünkü şehitler ölmezdi.  .  .

            .  .  .  Kerem' e karşı bir kıskançlığı yoktu.  Hatta Kerem' i de seviyorduOnların ruhlarının beraberliği onu rahatsız etmiyordu.  Sonra gözlerini uzaklara,  ta.  .  .  uzaklara,  uzayın derinliklerine dikti.  Orada,  en derin yerde bir ışık parlıyordu.  Zaman zaman büyüyerek üzerine geliyor,  bütün bedenini içine alarak sonsuzluğa doğru genişleyerek yayılıyor,  sonra gene küçülerek o sonsuz noktada kayboluyordu.

            “Hayır!  .  .  Hayır!  .  .  diye inledi İhsan.  Gerçekten ben kaybetmiş değilim!  .  .  .  Gerçekten yenilmedim ben!  .  .  .  Hatta kazandım!  .  .  .  Çünkü o noktada hep beraberiz.  Hep külli sevgi potasının içinde.  .  .  Yan yana.  .  .  Hatta iç içe.  .  .  Nevin de orada.  .  .  Ali,  Emine,  Kerem,  Hidayet,  Osman,  Züleyha.  .  .  Habib-i Kibriya da orada!  .  .  .  Yalnız bir fark var:  Onlar hür!  .  .  Benim ruhum ise onlarla beraber.  Ancak bir kafes içinde.  Henüz hürriyetime kavuşmadım.  Demek ki fani beden ile vuslat olmuyor!  .  .  .             

            İşte o anda Ölüme hasret duydu!  .  .  .